ATEŞGÂH MABEDİ, BAKÜ

Ateşgâh Mabedini gezerken, Nietzsche’nin ” Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı eseri aklıma geldi. Alman filozofu Nietzsche’nin ”Böyle buyurdu Zerdüşt” adlı eseri, İnsanüstünü yaratmak için cesurca ileri sürülmüş filozofik derin düşünceleri içerir. Bu düşünceye göre; insan, hayvan ile üstüninsan arasında yer almaktadır. İnsan, tamamlanmamış bir varlıktır ve yaşamındaki yanılgılardan ve önemsediği yanılsamalardan kurtulduğu sürece üstüninsan hedefine varabilmektedir. Bu kitaptaki Zerdüşt karakterinin İran’da doğmuş Zerdüşt adlı dini liderle (peygamber) bir ilgisi bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Cemil Sena da Nietzsche’ye öykünerek yazdığı ”Ahuramazda Böyle Dedi” adlı kitabında Tanrı Ahura Mazda’yı konuşturarak, dünyayı, yaşamı ve insanı anlatmaktadır.

Batı dünyasında Zoroaster olarak adlandırılan Zerdüşt; Pers, Med ve Sasani imparatorluklarının dini olan Ateşeperestlik (mecusilik), Tanrı Ahura Mazda’dan aldığı vahiyle kurmuş. Ateşperestlik, dünyanın en eski tek tanrılı (monoteistik) dini. Ahura Mazda’dan dolayı Mazdeizm olarak da adlandırılıyor. Diğer taraftan, Sasaniler döneminde rahip sınıfına verilen Meci adından dolayı, Mecusiler olarak da anılıyor. Zerdüşt’ün nerede ve hangi tarihte dünyaya geldiği ve nerede yaşadığı tartışmalı. M.Ö. 1600 yılları diyen de var, M.Ö. 588 yıl önce diyen de. Büyük İskender’in İran seferinden yaklaşık 250 yıl önce. Doğu İran’da yaşadığı ileri sürülmektedir. Zerdüşt ve Ateşperestlik ile ilgili bilgilere Pehlevice yazılmış metinlerde rastlanılmış. Bugünkü bilgilerimiz bu metinler sayesinde olmuş.

Zerdüşt, 20 yaşına geldiğinde, onda büyük değişiklikler olmuş. Sık sık dağlara çıkıp inzivaya çekiliyormuş. 30 yaşına geldiğinde Tanrı Ahura Mazda‘nın temsilcisi ve ilk vahiyleri getiren melek Vohu Mana, onu ruhsal olarak Tanrı Ahura Mazda’nın huzuruna götürmüş. Bir diğer mitolojik durum da annesinin 15 yaşında iken, mucizevi bir şekilde Zerdüşt’e hamile kalmasıdır. Zerdüşt Tanrı Ahura Mazda (İyilik tanrısı) ile konuşup, kendini, günaha teşvik eden Ahriman’dan (Kötülük tanrısı) uzaklaşmış. Kutsal ateşi bulmuş. Bu inanç içinde, zamanın sonunda Zerdüşt’ün soyundan gelecek Saoşyant adlı kurtarıcı ile yeryüzüne iyilik egemen olacaktır. Ölüm sonrası, insan ruhu ilahi aleme yükselir. Burada sorgulanır. İyilikleri kötülüklerinden çoksa, Cinvat adlı köprüden rahatlıkla geçip Cennet’e ulaşacağına, kötülükleri çoksa köprüden Cehennem’e düşeceğine inanılır. Dünyada yaptığı işler tartılır. Zerdüşt, Tanrı Ahura Mazda’dan aldığı vahiyleri aktarmış. Bu inanç, Dara döneminde İran sınırlarını aşarak Batıda, Anadolu da dahil, Avrupa içlerine kadar, Doğuda, Tacikistan ve Belucistan’a, Güneyde de Arap yarımadasının ortalarına kadar yayılmış. Emevi ve Abbasilerin baskısı sonucu, bir grup Hindistan’a kaçmış. Zerdüşt’ün yaşamıyla ilgili anlatılan olaylar, kendinden sonra gelen tek tanrılı (monoteistik) inançlarda da görülüyor.

Faravahar, Ateşperestlerin (Mecusilik) sembolüdür. Yandaki üç katlı kanatlar; iyi düşünce, iyi söz ve iyi ahlâkı, vücudun altındaki üç katlı kuyruk; kötü düşünce, kötü söz ve kötü ahlâkı, vücuttaki halka ruhun ölümsüzlüğünü, yukarı kalkan el iyiliğe yönelmeyi, eldeki halka veya yüzük de Mecusiliğe sadık kalmayı temsil ediyormuş.

Kutsal kitap Avesta’nın ilk bölümü olan Yesna’nın 16 kısmı Zerdüşt’e atfediliyor. Doğa düşünürü (filozofu) Sicilyalı Empedokles’in geliştirdiği bir düşünceye göre; su, toprak, hava ve ateş, yani bu dört element yaşamın temelini teşkil ediyormuş. Evrende bütün var olanlar, bu dört elementten ortaya çıkmışlardır. Bu düşünceyi benimseyen Ateşperestlik de ateş, Ahura Mazda’nın sembolü olup, kutsaldır ve bir arıtıcı unsurdur. Ateşe yönelik ritüeller uygulanırmış. Ateşin olmadığı yerde Güneş’e dönerlermiş. Mecusiler günde beş kez, Güneş doğarken, Güneş tepedeyken, Öğleden sonra, Güneş batarken ve Gece vakti ayin yaparlarmış. Ayine başlamadan önce de yüz, eller ve ayaklar yıkanarak abdest alınırmış. Ayinlerden biri de ”Şükran Ayini”. Adından da anlaşılacağı üzere, verilen nimetlere şükretme ve insanları anma ritüelidir. İki veya daha fazla rahip; üzerine çiçekler, meyveler, süt ve çörekler konulmuş bir sofranın etrafında otururlar ve ”Afargan” adı verilen kapta yanan ateşin eşliğinde dualar okurlar.

Dünya üzerinde üç adet ateş tapınağı bulunuyor. Biri İran’da Yezd kentinde, ikincisi Hindistan’ın Mumbai (Bombay) kentinde, üçüncüsü de Bakü kentinde ziyaret ettiğim Ateşgâh Mabedi. Ateşgâh Mabedi (Ateşperest tapınağı), Abşeron yarımadasının ortasında, Bakü kentinin 18 km. doğusunda Surahani kasabası sınırları içinde yer alıyor. Bu tapınak; Mecusiler, Hindular ve Sihler tarafından da kullanılmış. Tapınak; doğu-batı arasındaki İpek Yolu adlı ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Hindistan’dan Avrupa’ya mal götüren tacirlerin uğrak yeridir. Bu nedenle, Hindistan’da da Mecusilik inancını benimseyenler olmuş. O nedenle, Tapınak içinde Hintlilere ait izler bulunuyor. Bölgenin birçok yerinde, doğalgaz çıkışı nedeniyle kendiliğinden yanan doğal ateş bulunuyor. Bu ateşlerin sönmeyeceği düşünülüyor. Tapınak, bu nedenle, 1713 yılında inşa edilmiş. Ateşgâh tapınakları, bir han biçiminde inşa ediliyormuş. Dış avlu sonradan ilave edilmiş. Taşıt araçları, kemerli kapıdan dış avluya girebiliyor. Dış avluya girildiğinde, sol tarafta L şeklinde revaklı bölüm var.

Sağ tarafta ise, yine etrafı yüksek duvarla çevrili Tapınak bölümü yer alıyor. Üzerinde han yöneticisinin odası bulunan kemerli bir kapıdan ikinci ya da iç avluya geçiliyor.

Avlunun ortasında dört ayak üzerinde yükselen bir kubbenin altında taştan örülmüş kübik bir ocakta sürekli yanan merkezi ibadetgâh bulunuyor.

İbadet zamanlarında bu ateşe Sandal ağacı ve Şimşir (Şumşad) ağacı atarak, bunlardan gelen güzel kokuları etrafa yayarlarmış. Çevrede açılan petrol kuyuları nedeniyle, doğal gaz kaybolmuş ve bölgedeki kutsal kabul edilen ateşler sönmüş. Bugün, tapınakta yanan ateşler, borularla getirilen doğalgazla sağlanıyor.

Merkezi ibadetgâhın çevresinde 24 adet oda bulunuyor. Bu odalar, rahiplerin ve müridlerin kaldığı odalar.

Bazı odalar ”Çilehane” olarak kullanılmış. Bugün bu odalarda canlandırmalar yapılmış.

Kazılardan çıkarılan çanak, çömlek ve metal eşyalar sergileniyor.

Birkaç odada Hint inanışı ile ilgili Shiva ve Fil tanrı objeleri de bulunuyor.

Azerbaycan ülkesinin ilginç bir yönünü yansıtmaya çalıştım. Bir başka yazımda buluşmak üzere, esen kalın sevgili dostlar.

GÖRSELLER: https://photos.app.goo.gl/EspPy1c9ZuHxRKrM6

Yorum bırakın